-
1 pazara çıkarmak
to put on sale -
2 gönülünü pazara çıkarmak
полюби́ть недосто́йного -
3 выводить
çıkarmak,götürmek;sonucunu çıkarmak,anlamını çıkarmak;yetiştirmek; yok etmek* * *несов.; сов. - вы́вести1) врз çıkarmak; götürmekвыводи́ть дете́й в сад — çocukları bahçeye götürmek / çıkarmak
выводи́ть из соста́ва прави́тельства — hükumetten çıkarmak / ihraç etmek
тропи́нка вы́ведет вас на опу́шку — patika sizi ormanın kenarına çıkarır / götürür
2) ( делать вывод) sonucunu çıkarmak; anlamını çıkarmak3) в соч.вы́вести брига́ду на пе́рвое ме́сто — ekipe birinciliği kazandırmak
вы́вести из многовеково́й нищеты́ — yüzyıllardır süregelen yoksulluktan kurtarmak
вы́вести кого-л. из забытья́ — dalgınlığından ayıltmak
э́тот гол вы́вел кома́нду вперёд — bu gol takımı öne geçirdi
4) ( о птицах) çıkarmakвыводи́ть цыпля́т — civciv çıkarmak
5) yetiştirmekвы́вести но́вый сорт слив — yeni çeşit bir erik yetiştirmek
6) ( уничтожать) yok etmekвыводи́ть пя́тна — leke çıkarmak
7) ( старательно писать) özenerek yazmakвыводи́ть ка́ждую бу́кву — her harfi özene özene yazmak
••выводи́ть кого-л. из себя́ — çileden / zıvanadan çıkarmak
выводи́ть кого-л. из терпе́ния — birinin sabrını tüketmek / taşırmak
вы́вести кого-л. на чи́стую во́ду — birinin ipliğini pazara çıkarmak
выводи́ть из стро́я (о моторе и т. п.) — işlemez hale getirmek; savaş dışı etmek
-
4 выносить
çıkarmak (dışarı),sunmak,edinmek; dayanmak,katlanmak* * *I в`ыноситьсов., см. вынашиватьII вынос`итьнесов.; сов. - вы́нести1) врз (dışarı) çıkarmak; dışarı taşımakвыносить что-л. на ры́нок — pazara çıkarmak
волна́ вы́несла ло́дку на бе́рег — dalga kayığı sürükleyip kıyıya çıkardı
его́ вы́несли с по́ля на носи́лках (о спортсмене) — onu sahadan sedye ile taşıdılar
2) sunmakвыносить на обсужде́ние парла́мента — görüşülmek üzere parlamentoya sunmak
выносить на чей-л. суд — birinin hükmüne bırakmak
3) перен. (впечатление, убеждение и т. п.) edinmek4) dayanmak; katlanmak; kaldırmakвыносить лише́ния — yoksunluklara katlanmak
он не выно́сит шу́ток — şaka kaldırmaz
она́ не вы́несла э́того уда́ра — bu darbeye dayanamadı
она́ не вы́несет твои́х слёз — ağlamanı içi götüremez
5) в соч.выносить пригово́р — hüküm / karar vermek
выносить реше́ние — karar almak
••не выносить чего-л. — çekememek, hazmedememek
они́ не выно́сят друг дру́га — birbirini çekemiyorlar
вы́нести всю тя́жесть на свои́х плеча́х — bir şeyin en ağır yükünü omuzlarında taşımak
-
5 bringen
bringen <bringt, brachte, gebracht> ['brıŋən]vtdas Essen auf den Tisch \bringen yemeği sofraya getirmek;etw in Ordnung \bringen bir şeyi yoluna koymak;jdn vor Gericht \bringen biriyle mahkemelik olmak;Glück \bringen şans getirmek;jdn in Verlegenheit \bringen birini bozmak [o mahcup etmek];etw an den Tag \bringen bir şeyi ortaya çıkarmak;jdn auf die Palme \bringen ( fig) birini çileden [o zıvanadan] çıkarmak;jdn auf Touren \bringen birini harekete geçirmek;jdn auf etw \bringen birinin aklına bir şey getirmek;jdn aus dem Konzept \bringen birinin aklını karıştırmak;etw zur Sprache \bringen bir şeyi dile getirmek;etw zu Papier \bringen bir şeyi kâğıda dökmek;etw auf den Markt \bringen bir şeyi pazara çıkarmak;ein Kind zur Welt \bringen dünyaya bir çocuk getirmek;es weit \bringen (hayatta) yükselmeketw an sich \bringen üstüne geçirmeketw mit sich \bringen; ( zur Folge haben) bir şeyi beraberinde getirmek, bir şeyi doğurmak [o neden olmak]etw hinter sich \bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek;sie wollen sie unbedingt unter die Haube \bringen onun başını ille bağlamak istiyorlar, onu ille baş göz etmek istiyorlar;seine Schäfchen ins Trockene \bringen ( fig) küpünü doldurmak;jdn um die Ecke \bringen ( fam) birini öldürmekwas bringt das? bu ne getirir?;das bringt doch überhaupt nichts! bu hiçbir şey getirmez ki!4) ( wegnehmen)jdn um etw \bringen birini bir şeyden etmek;jdn ums Leben \bringen birinin canına kıymak;jdn um den Verstand \bringen birinin aklını başından almak5) jdn zum Lachen \bringen birini güldürmek;etw nicht übers Herz \bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;du bringst mich nicht dazu, das zu tun bunu bana yaptırtamazsın -
6 pazar
база́р (м) воскресе́нье (с) ры́нок (м)* * *1) база́р, ры́нок; база́рный день; ме́сто для база́раpazara çıkarmak — вы́бросить на ры́нок; вы́ставить на прода́жу
çiçek pazarı — цвето́чный база́р
perşembe pazarı — база́р по четверга́м
salı pazarı — база́р по вто́рникам
2) разг. ку́пля-прода́жа, торго́вляpazar ola! — жела́ю счастли́вой торго́вли!
Allah hayırlı pazar versin! — дай бог хоро́шей торго́вли!
3) воскресе́ньеpazara — в воскресе́нье
pazar günü — а) воскресе́нье; б) в воскресе́нье
-
7 разоблачать
несов.; сов. - разоблачи́тьteşhir etmek; ipliğini pazara çıkarmak; maskesini kaldırmak (кого-л.)разоблача́ть про́иски кого-л. — birinin entrikalarını teşhir etmek
э́тот вы́мысел был разоблачён — bu uydurmanın ipliği pazara çıkarılmıştı
-
8 pazar
п1) база́р, ры́нок- ı pazara çıkarmak — вы́бросить на ры́нок; вы́ставить на прода́жу
pazar kaldırmak — закры́ть база́р
pazar kurmak — торгова́ть на ры́нке
balıkpazarı — ры́бный база́р
dünya kapitalist pazarı — мирово́й капиталисти́ческий ры́нок
2) воскресе́ньеpazara — в воскресе́нье
-
9 gönül
- lü1) душа́, се́рдцеgönül işleri — серде́чные дела́
gönül maceraları — любо́вные похожде́ния
2) перен. жела́ние, охо́таokumağa gönülün var mı? — у тебя́ есть жела́ние учи́ться?
••gönül kimi severse güzel odur — посл. кого́ се́рдце полю́бит, тот и краси́в
gönül ferman istemez — погов. се́рдцу не прика́жешь
- gönül akıtmakgönül kocamaz — погов. душа́ не старе́ет
- gönül almak
- gönülünü almak
- gönül avlamak
- gönül bağlamak
- gönülü bulanmak
- gönül çekmek
- gönülü çekmek
- gönülü çelinmek
- gönülünü çelmek
- gönülden çıkarmak
- gönülden çıkarmamak
- gönülü çökmek
- gönülüne doğmak
- gönülüne dokunmak
- gönülünü düşürmek
- gönül eğlendirmek
- gönülünü etmek
- gönülünü yapmak
- gönülünden geçirmek
- gönülüne göre
- gönülünü hoş etmek
- gönül indirmek
- gönülü kalmak
- gönülü kanmak
- gönülü kararmak
- gönülünü kaptırmak
- gönülü kaymak
- gönülü kırılmak
- gönül kırmak
- gönülünden kopmak
- gönül okşamak
- gönülü olmak
- gönülünü pazara çıkarmak
- gönülü razı olmamak
- gönülünü serin tutmak
- gönülünü söndürmek
- gönülü takılmak
- gönülü varmıyor
- gönül vermek
- gönül yakmak
- gönülünü yaralamak
- gönül yıkmak
- gönülü yok -
10 gönül
",-nlü 1. heart; mind. 2. inclination, desire, willingness. -den 1. heartfelt, sincere. 2. most sincerely. -ünce after one´s own heart. - acısı pangs of love. -ü açık 1. openhearted, frank, sincere. 2. lighthearted, carefree, cheerful. - açıklığı 1. openheartedness, sincerity. 2. lightheartedness, carefreeness, cheerfulness. -ü açılmak to cheer up, become cheerful. - açmak to cheer up, make happy. -ü akmak /a/ to be enchanted by, be attached to, feel an attraction for. - alçaklığı humility, modesty. -ünü almak /ın/ 1. to please. 2. to restore relations with, apologize to and make up with. - avcısı (a) Don Juan; vamp. -ünü avlamak /ın/ to captivate, win (someone´s) love. - avutmak 1. to dally with love. 2. /la/ to resign oneself to (a lesser portion), content oneself with (little). - bağı bonds of love. - bağlamak /a/ to set one´s heart on. - belası trouble caused by love. - birliği unity of feelings. -ü bol generous-hearted. - borcu gratitude. - budalası hopelessly in love. -ünü bulandırmak /ın/ 1. to nauseate. 2. to raise (one´s) suspicions. -ü bulanmak 1. to feel sick at one´s stomach, be nauseated. 2. to get suspicious. - bulantısı 1. nausea. 2. suspicion. - çekmek to be in love. -ü çekmek /ı/ to desire. -ünü çelmek /ın/ to captivate, win (someone´s) love. -den/-ünden çıkarmak /ı/ to forget, cast (someone) out of one´s heart. -ü çökmek to have a breakdown in morale, give up. -ü daralmak to be distressed. - darlığı 1. distress. 2. intolerance. - delisi one who keeps falling in love. - dilencisi one who is so madly in love that he undergoes any humiliation to be near his beloved. -üne doğmak to have a presentiment. -ünün dümeni bozuk colloq. (one) who is not serious in his love affairs. - eğlencesi 1. pastime, amusement. 2. passing love affair, flirtation. - eğlendirmek /la/ 1. to amuse oneself with, have a good time (doing something). 2. to have a love affair with. - eri tolerant and sensible person. - esenliği peace of mind, repose. -ünü etmek/yapmak /ın/ 1. to persuade, induce, win (one´s) assent. 2. to please. - ferahlığı contentment. - ferman dinlemez. proverb The heart will always have its own way. -ü gani 1. generous. 2. contented. -ünden geçirmek /ı/ to want to do; to wish (something) to happen. -ünden geçmek to come to one´s mind, occur to one. -ü geniş tolerant. - gezdirmek/dolaştırmak to review the possible (pleasant) choices. -üne göre after one´s own heart. -ü gözü açılmak to be cheered up, feel revived. -ünü hoş etmek /ın/ to please, make (someone) contented. - hoşluğu ile/- rızasıyla willingly. -den ırak olmak not to be loved. -ü ile oynamak /ın/ to play with (someone´s) heart. -ü ilişmek/takılmak /a/ to be attracted by. - indirmek to be willing to do some job that is beneath one; to accept or do something that is beneath one, condescend to do something. - işi love affair. -ü kalmak 1. to feel resentment, feel hurt. 2. /da/ to long for. -ü kanmak to stop worrying, be set at ease. -ünü kapmak /ın/ to captivate, win (someone´s) love. -ünü kaptırmak /a/ to be captivated by. -ü kara malevolent. -ü kararmak to feel disgusted with life. -ünü karartmak /ın/ to make (someone) lose the joy of living. -ü kaymak /a/ to love, feel attraction for. -ü kırılmak (for one´s feelings) to be hurt. -ünü kırmak /ın/ to hurt the feelings of; to crush; to put (someone) down. - kimi severse güzel odur. proverb Beauty is a matter of individual taste. -den/-ünden kopmak to be given gladly: gönlünüzden ne koparsa what you feel like giving. - koymak /a/ to be upset by. - maskarası one who becomes a laughingstock because of a love affair. - okşamak to treat someone kindly. - okşayıcı pleasant, tender, loving. -ü olmak 1. /a/ to be willing to; to agree to, consent to. 2. /da/ to want to have, be in love with (something). 3. /da/ to love, be in love with (someone). -ünü pazara çıkarmak to fall in love with an unworthy person. - rahatlığı complete peace and co -
11 вода
su* * *ж1) врз suпе́рвенство по пла́ванию и прыжка́м в во́ду — yüzme ve atlama birincilikleri
2) см. воды 3), в соч.бриллиа́нт чи́стой воды́ — suyu mükemmel bir pırlanta
••ложь чисте́йшей воды́ — en halisinden / su katılmamış bir yalan
чисте́йшей воды́ идеали́зм — katıksız ülkücülük
вы́вести кого-л. на чи́стую во́ду — birinin iplisini pazara çıkarmak
лить во́ду на чью-л. мельницу — birinin değirmenine su taşımak, ekmeğine yağ sürmek
толо́чь во́ду в сту́пе — havanda su dövmek
с тех пор мно́го воды́ утекло́ — o zamandan bu yana köprülerin altından çok su / denizler geçti
де́ньги теку́т как вода́ — paralar su gibi gidiyor / akıyor
он воды́ не замутит — ağzı var dili yok
он ти́ше воды́, ни́же травы́ — ağzına / başına vur lokmasını al
их водо́й не разольёшь — aralarından su sızmaz, içtikleri su ayrı gitmez
как / бу́дто в во́ду гляде́л / смотре́л — suya bakmış gibi
как / бу́дто в во́ду ка́нул — gidiş o gidiş; sır oldu
вы́йти сухи́м из воды́ (остаться безнаказанным) — yanına kalmak
-
12 pazar
pazar (Wochen)Markt m; Basar m; ÖKON Markt m; Sonntag m;pazar araştırması Marktforschung f;pazar günü Sonntag m; am Sonntag;pazar günleri, pazarları sonntags;pazar kayığı gibi überbeladen (wie ein Lastboot);pazara çıkarmak auf den Markt bringen;pazar ola! guten Umsatz!, viel Erfolg!;pazar payı Marktanteil m;pazar yeri Markt m (im Freien);balık pazarı Fischmarkt m;dünya pazarları Weltmärkte m/pl
См. также в других словарях:
pazara çıkarmak — satılığa çıkarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönlünü pazara çıkarmak — sevmek için kendine yakışanı seçmeyip rastgele birini sevmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül … Çağatay Osmanlı Sözlük
pazar — is., Far. bāzār 1) Satıcıların belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yer Perşembe pazarı. Salı pazarı. 2) Belli bir şeyin satıldığı yer Balık pazarı. 3) Alım satım, alışveriş Allah hayırlı pazar versin. 4) Haftanın… … Çağatay Osmanlı Sözlük